Günümüzde teknolojideki gelişmeler ve yapay zekanın yaygınlaşması dijitalleşmeyi gerekli kılıyor. Öncelikle sürece bakacak olursak dijitalleşme 1980'lerde SCADA’nın yaygın kullanımı ile başlamış, 2000'li yıllarda akıllı şebekelerde kullanılmıştır. 2010'lu yıllarda yenilenebilir enerji kaynaklarına yatırımların artmasıyla birlikte enerji tüketimini azaltmak için enerji tasarruflu akıllı termostatlar kullanılmaya başlandı ve elektrikli araçlar popüler hale geldi. Günümüzde ise Nesnelerin İnterneti (IoT) kavramının yaygınlaşmasıyla birlikte dijitalleşme sayesinde enerjilerin gerçek zamanlı olarak izlenmesini, çeşitli yenilenebilir enerji kaynaklarının entegrasyonunu ve enerji depolama çözümlerinin desteklenmesini sağlıyoruz.
Dijital dönüşüm sürecinin üç temel kavramı var: dijital teknolojiler, iş dünyası ve toplum. Bu kavramlar birbiriyle bağlantılıdır. Dijital izleme kritik öneme sahiptir çünkü izlenmeyen bir süreç yönetilemez. Bu süreçte kullanılan sistem sensörlerindeki veriler bize sistemin ömrü ve performansı hakkında bilgi verir. Otomatik bildirimler sayesinde ileride oluşabilecek bir sorun önceden tespit edilir ve bu sayede arızalar önceden tespit edilir. Dijitalleşme sayesinde bazı bakım konseptleri ortaya çıkmıştır. Bunlar reaktif, önleyici, kestirimci ve kuralcı bakım türleridir. Hepsinin ortak noktası süreçlerde kolaylık sağlamasıdır.
Dijitalleşme rüzgâr enerjisinde yaygın olarak kullanılıyor. Örneğin rüzgâr enerjisi tedarik zincirini, enerji santrallerinin günlük işleyişini ve rüzgâr türbini üretimini etkilemiştir. Dijitalleşmenin önümüzdeki yıllarda rüzgâr enerjisi santrallerinin kurulumu ve bakımı için de kullanımının yaygınlaşacaktır. Bu sayede olumlu finansal sonuçların görüleceği ve santral performanslarının iyileştirileceği düşünülmektedir. Genel olarak, rüzgâr enerjisi projelerinde dijitalleşmenin finansal katkısı, kullanılan teknolojiler ve coğrafi konumlar gibi faktörlere bağlı olduğu için uzun vadeli bir perspektiften değerlendirilmektedir. Kullanılan sistemler, iklim verileriyle birlikte rüzgâr enerjisi santrallerindeki enerji üretimini tahmin etmekte, sahadan elde edilen verileri birleştirmekte ve yöneticiler ile operatörler arasında iletişim kurmaktadır. Birçok şirket bu tür teknolojileri kullanarak santrallerindeki üretimi artırmayı hedefliyor.
Dijitalleşme, geniş alanlara kurulan güneş enerjisi santrallerinde işletme ve bakım zorluklarının hafifletilmesi açısından önemlidir. SCADA sisteminde ekipmanların durumu ve santralin üretimi takip ediliyor. Ayrıca güneş enerjisi sistemlerinde uydular tarafından yapılan analizler sayesinde santrallerin verimliliği artmıştır. Bu sayede şirketler daha iyi planlamalar yapabilmektedir. İnverter teknolojilerindeki izleme sistemleri ve sensörler panellerin performansını izleyerek bakım maliyetlerini düşürmektedir.
Bildiğimiz gibi biyokütle enerjisi organik maddelerden enerji üretir. Akıllı tarım uygulamaları sayesinde bitkilerin büyüme koşulları ve toprağın fiziksel durumu inceleniyor. Yine burada da veri analitiği ve yapay zekâ kullanılarak yapılan izleme sayesinde üretimdeki değişken faktörler tespit ediliyor. Biyokütlede kullanılan belki de en önemli teknolojilerden ikisi simülasyon ve modellemedir. Modelleme olası senaryoları öngörüyor ve bu da yatırım maliyetlerini olumlu yönde etkiliyor.
Diğer enerji türleri olan hidroelektrik ve jeotermal enerjide de akıllı santraller yaygındır. Tüm piyasalarla, iletişim kuran bulut tabanlı dağıtım borsaları vardır ve bunlar aynı zamanda talep toplama yapar ve talebi de yönetebilir. Ayrıca makine öğrenimi modelleri, hidroelektrik santrallerinde mevsimlere göre su basıncı, hızı vb. parametreler hakkında bilgi sağlar. Jeotermal enerji santrallerinde, rezervuara enjekte edilmesi gereken akışkan miktarını tahmin etmek için ısı transferi tahmini de kullanılabilir. Uzaktan izleme ve kontrol sistemleri sayesinde santraldeki noktalar kolaylıkla kontrol edilebilmekte, tersi durumda ise güvenlik sistemleri ile otomatik olarak kontrol altına alınabilmektedir.
Nükleer enerji, kurulum ve proses uzunluğu nedeniyle diğer enerji türlerine göre daha karmaşıktır. Ayrıca güvenlik riski de oluşturmaktadır. Bu santrallerde çalışmaya başlayacak yeni kişilere dijital ikiz teknolojisi kullanılarak santralin bir ikizi oluşturularak bu simülasyonda eğitim verilmektedir. Dijital kontrol sistemleri sayesinde güncellenebilirlik hızlanmış, internet tabanlı iletişim sayesinde santralde kullanılan ekipman ve sistemler arasındaki iletişim güvenli hale gelmiştir.
Görünen bir gerçek var ki dijitalleşme farklı şekillerde kullanılsa da faydaları tüm enerji teknolojileri için aynıdır. Örneğin işyerinde çalışanların güvenliği için uyarı sensörleri, yangın dedektörleri, genel olarak enerji santrallerinin verimli çalışmasını sağlayan bilgisayar programları, bakım ve onarım süreçlerinin izlenmesi, santralin güvenlik sistemleri hep dijitalleşmenin faydalarıdır. Bunlardan en önemlisi enerji depolama sistemleridir. Yapay zekanın gelişmesiyle birlikte depolama daha yaygın hale gelmiştir. Depolama, üretilen enerjiyi sadece o an kullanmak için değil, istediğimiz zaman kullanabilmemizi sağlıyor. Depolamada dijitalleşmenin de birçok olumlu noktası var. Depolama sistemlerinin bataryaları akıllı bir şekilde yönetiliyor. Batarya depolama kapasitesinin 2050 yılında 1,3 TW'a ulaşacağı öngörülüyor. Yapay zeka ile kapasite artacak ve depolama maliyetleri düşecek.
Genel olarak dijitalleşme, enerji sektörünün evriminde kritik bir itici güç olarak duruyor ve çağımızın en acil zorluklarından bazılarına çözümler sunuyor. Teknolojik olarak ilerledikçe, dijitalleşme ve enerji endüstrisi arasındaki sinerji, ekonomik faydalar ve küresel enerji taleplerini karşılamak için sürdürülebilir bir yol vaat ediyor.
Comentarios